10 Ocak 2017 Salı

İş ve Yaşam Dengesi



  Sağlıklı olmak deyince hepimizin aklına ilk olarak fiziksel anlamında sağlıklı olmak geliyor. Sağlıklı olmak; akıl, ruh ve beden sağlığı olarak bütünlük içinde olmalı. İş hayatı zor. Özellikle de çeşitli baskılar altında ve yoğun çalışırken. Hepimiz zaman zaman gittiği yere kadar savunmasının arkasına sığınıp kendimizi zorlamışızdır. Bu zorlamaların sonucunun ‘nefes alamıyorum, ‘ruhum sıkılıyor’, kimse beni anlamıyor’ gibi cümlelerle tanımlanacak hale gelmesi yerine kendi bedenimizi ve ihtiyaçlarımızı anlayarak hareket etmeliyiz.

  İnsan odağı ise, insanın kendine yabancılaşması, kendi doğasından uzaklaşması mümkün olabilir mi? Günümüz dünyasında artan rekabet, yarış hali, başarının kriteri, kazananlar ve kaybedenler gibi tanımlamalar bizi giderek daha "hırslı" bireyler haline dönüştürmüş olabilir. Hele de kişilik özelliğimiz olarak iletişim tarzımız görev ve sonuç odaklıysa. Ancak yine tanıma dönmek gerekirse yönetim; insanlar aracılığı ile ve onlar ile birlikte gerçekleştirilen bir süreç. Bu süreçte insanı, duygularını ve düşüncelerini yok saymak mümkün değil. Peki tersi olduğunda ne oluyor? Çalışanların kendini değerli ve mutlu görmediği bir kurumda, yöneticiler fark yaratmak yerine sürekli farklı ekipler ile sürece yeniden yeniden başlamak durumunda kalıyor maalesef…

  Her şey birbirine karışmış durumda iş hayatı sosyal hayatta sosyal hayat iş hayatına karışmış durumda. Bu bizlerin iş hayatında almadığımız dersleri göstermektedir. Bazen ne denirse boştur sözü tamda buraya göre oluyor.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder